Torunlarınız artık çocuk değil. Eskiden saatlerce oyun oynardınız, masallar anlatırdınız, parkta koştururdunız. Şimdi ise karşınızda telefonuna bakan, kısa cevaplar veren, aceleyle gelen ve giden genç yetişkinler var. Bu mesafe sizi yoruyor, belki de incitiyordu. Kendinize “Artık bana ihtiyaçları yok mu?” diye soruyorsunuz. Ancak gerçek şu ki, genç yetişkinler sizinle farklı bir düzeyde bağ kurmaya hazır – sadece dilin değişmesi gerekiyor.
Genç Yetişkin Torunlar Neden Uzak Durur?
Öncelikle şunu anlamak önemli: Bu uzaklık kişisel değil, gelişimsel. Erik Erikson’un psikososyal gelişim teorisine göre, genç yetişkinlik dönemi yaklaşık 18-40 yaş arasını kapsar ve bireyler kimliklerini pekiştirerek bağımsızlık ile derin ilişkiler arasında denge kurmaya çalışır. Torunlarınız sizi sevmiyor değil; kendilerini bulma sürecindeler. Kariyer kaygıları, romantik ilişkiler, ekonomik bağımsızlık mücadelesi ve sosyal çevre baskısı onları adeta bir kasırganın içine sokuyor.
Ayrıca dijital çağ, nesiller arası iletişimi köklü bir şekilde değiştirdi. Pew Research Center’ın 2021 raporuna göre, Z Kuşağı ve genç Y Kuşağı üyeleri günlük iletişimlerinin büyük kısmını dijital platformlar üzerinden gerçekleştiriyor. Genç yetişkinlerin yüzde 81’i akıllı telefonlarını günde birden fazla kez kullanıyor ve sosyal medya üzerinden bağlantı kurmayı tercih ediyor. Bu sizin hatanız değil, zamanın gerçeği.
Kaliteli Zamanın Tanımı Değişti
Eskiden kaliteli zaman demek uzun öğle yemekleri, hafta sonu ziyaretleri ve saatlerce sohbet demekti. Bugünün genç yetişkinleri için kalite, süreyle değil derinlikle ölçülüyor. Otuz dakikalık samimi bir kahve muhabbeti, iki saatlik zorunlu aile yemeğinden çok daha değerli olabilir.
Harvard Adult Development Study 1938’den beri devam eden 80 yılı aşkın bir araştırma. Bu çalışma gösteriyor ki, ilişkilerde kaliteli ve derin bağlar uzun ömürlü mutluluğun en güçlü öngörücüsü. Nicelikten ziyade duygusal yakınlık öne çıkıyor. Torunlarınızla geçirdiğiniz her anı sayısal olarak ölçmek yerine, o anın ne kadar içten olduğuna odaklanın.
Yeni Bağ Kurma Stratejileri
Torunlarınızın dünyasına girmek için önce o dünyayı anlamalısınız. Onların ilgilendiği konular hakkında merak geliştirin. Eğer torunuz fotoğrafçılıkla ilgileniyorsa, bazı temel terimleri öğrenin ve çektiği fotoğraflar hakkında sorular sorun. Müzik yapıyorsa, dinlediği tarzı anlamaya çalışın – beğenmeniz gerekmiyor, sadece ilgi göstermeniz yeterli.
Bir diğer etkili yöntem “yan yana aktiviteler”. Araştırmalar, erkeklerin ve genel olarak bireylerin paralel aktiviteler sırasında daha rahat duygusal paylaşımlar yaptığını gösteriyor. Yürüyüş veya spor gibi ortak aktivitelerde insanlar yüz yüze konuşmalara göre daha açık olabiliyor. Birlikte yürüyüş yapın, balık tutun, araba tamir edin veya market alışverişine çıkın. Konuşmak için özel bir an yaratmaya çalışmak yerine, doğal bir şekilde gelişmesine izin verin.
Nasihat Vermekten Hikaye Anlatmaya Geçiş
Genç yetişkinlerin en çok şikayet ettiği konu, sürekli tavsiye bombardımanına tutulmak. “Benim zamanımda şöyleydi”, “Sen de şunu yapmalısın” gibi ifadeler savunma mekanizmalarını harekete geçiriyor. Bunun yerine hikaye anlatımı tekniğini kullanın.
Örneğin, “İş bulmak için daha çok çabalaman lazım” demek yerine, “Ben de senin yaşındayken iş ararken çok zorlanmıştım. Bir keresinde…” diye başlayan bir anınızı paylaşın. Sonucu söylemeyin, sadece deneyimi aktarın. Hikaye anlatımı direktiflere kıyasla tutum değişikliklerini daha etkili tetikliyor. Meta-analizler hikayelerin ikna gücünü doğrulamış durumda.
Kendi Kırılganlığınızı Göstermekten Korkmayın
Büyükanne ve büyükbabalar genellikle güçlü, her şeyi bilen figürler olarak görülür. Ancak genç yetişkinlerle derinleşmek için bu zırhı biraz indirmek gerekiyor. Kendi hatalarınızdan, pişmanlıklarınızdan, korkularınızdan bahsedin. “Ben de bazen yalnız hissediyorum”, “Benim de çözemediğim şeyler var” demek sizi zayıf göstermez, aksine insanlaştırır.
Brené Brown’ın kırılganlık üzerine yaptığı çalışmalar, savunmasızlığın empati ve derin bağlar kurmada anahtar rol oynadığını gösteriyor. TED konuşması ve kitaplarında bu bağlantıyı detaylı şekilde kuruyor. Torunlarınız size sempatiyle değil empatiyle bağlanabilmeli.

Dijital Dünyada Köprü Kurmak
Dijital iletişimi düşman değil, araç olarak görün. Torunlarınız WhatsApp’ta daha aktifse, oradan kısa mesajlar gönderin. Instagram kullanıyorlarsa, bir hesap açıp onların paylaşımlarını takip edin – yoruma gerek yok, kalp atmak bile bağ güçlendirir. Ses mesajları özellikle etkili olabiliyor çünkü sesinizi duymak, torunlarınızı size daha yakın hissettirebilir.
Ancak dikkat edilmesi gereken nokta: Dijital iletişim yüz yüze görüşmenin yerini almamalı, onu desteklemeli. Sürekli mesajlaşmak yerine, “Bu hafta sonu kahve içmeye ne dersin?” diye somut bir teklif yapın.
Sınır ve Beklentileri Netleştirmek
Bazen sorun iletişim eksikliği değil, karşılıklı beklentilerin belirsiz olmasıdır. Torunlarınızla açık ve kırıcı olmayan bir dille konuşun: “Seninle daha fazla vakit geçirmek istiyorum ama senin programına saygı duyuyorum. Ayda bir kez sadece ikimizin buluşması fikri sence nasıl?”
Bu tür net teklifler, genç yetişkinlerin çok değer verdiği bir şeydir: tahmin edilebilirlik ve kontrol. Bowen Aile Sistemleri Teorisi’ne göre, sağlıklı aile ilişkilerinde sınırlar net tanımlanmalı ve esnek uygulanmalıdır. Farklılaşma süreci bireysel özerkliği korurken bağları güçlendirir.
Yargılamadan Dinleme Sanatı
Torunlarınız size hayat kararlarından bahsettiğinde – kariyer değişikliği, ilişki problemleri, yaşam tarzı seçimleri – ilk refleksiniz yorum yapmak veya çözüm sunmak olabilir. Bunu yapmayın. En azından hemen yapmayın.
Aktif dinleme teknikleri kullanın: “Doğru anladıysam, sen şunu hissediyorsun…”, “Bu senin için çok zor olmalı”, “Daha fazla anlatır mısın?” gibi ifadeler. Carl Rogers’ın kişi-merkezli terapi yaklaşımı, yargısız empati ve koşulsuz olumlu kabulün ilişkileri dönüştürdüğünü gösteriyor.
Torunlarınızın sizden öncelikle çözüm değil, anlayış beklediğini unutmayın. Çoğu zaman kendi cevaplarını zaten biliyorlar; sadece dinlenmeye ihtiyaçları var.
Değer Aktarımını Gizli Programa Almak
Büyükanne ve büyükbabaların en önemli rollerinden biri aile değerlerini, hikayelerini ve bilgeliği aktarmaktır. Ancak bunu pedantik bir şekilde yapmak genç yetişkinleri uzaklaştırır. Bunun yerine, değerlerinizi yaşayarak gösterin.
Örneğin, cömertliğin öneminden bahsetmek yerine, torunlarınızı bir hayır organizasyonuna davet edin. Aile tarihini anlatmak yerine, eski fotoğrafları birlikte tarayıp dijital arşiv oluşturun. Bu şekilde hem birlikte zaman geçirirsiniz hem de değerler doğal yollarla aktarılır.
Kendi Hayatınızı Zenginleştirmek
Paradoks gibi görünebilir ama torunlarınızla daha iyi ilişki kurmanın yollarından biri, kendi hayatınızı zenginleştirmektir. Yeni hobiler edinin, sosyal çevrenizi genişletin, öğrenmeye devam edin. İlginç bir hayatı olan büyükanne ve büyükbabalar, torunları için daha çekici hale gelirler.
Başarılı yaşlanma araştırmaları, yaşlı bireylerin aktif, sosyal ve meraklı olduklarında torunlarıyla ilişkilerinin daha güçlü olduğunu gösteriyor. Longitudinal çalışmalar sosyal katılımın nesiller arası bağları artırdığını bulmuş durumda. Torunlarınız size “Dede, ne yapıyorsun bu aralar?” diye sorduğunda, anlatacak ilginç şeyler olsun.
Sabır ve Uzun Vadeli Düşünme
Genç yetişkinlik kaotik bir dönem. Bugün mesafeli olan torunlarınız, yarın sizinle daha yakın olmak isteyebilir. Yaşam seyri perspektifi teorilerine göre, bireyler 30’lu ve 40’lı yaşlarda aile bağlarına daha fazla öncelik verir. Aile rollerinin evrimi bu dönemde güçlenir.
Şu anda torunlarınıza yaptığınız her küçük yatırım – bir mesaj, bir kahve daveti, bir hikaye – gelecekte tohumlarını verecek. Hemen sonuç beklemeyin. İlişki bahçesine sabırla su verin, mevsimi geldiğinde çiçek açacaktır.
Unutmayın ki, siz sadece bir büyükanne veya büyükbaba değilsiniz. Aile tarihinin canlı hafızası, hayat deneyiminin somutlaşmış hali ve torunlarınızın gelecekte “keşke daha fazla zaman geçirseydim” diyeceği insansınız. Bu fırsatı şimdi, birlikte yaratabilirsiniz.
İçerik Listesi
